I. Bölüm — Kayıp Notlar
Saat 03:17.
Yusuf, karanlık odasında uyanmış, gözlerini tavana dikmişti. Çıplak ayakları zeminin soğukluğunu hissediyordu. Derin bir sessizlik vardı ama içi çığlık çığlığaydı. Hafızasında boşluklar, zihninde delikler vardı. Bir şeyler eksikti.
Her gece aynı rüya.
Beyaz bir oda, duvarları kesik çizgilerle dolu. Tavanda sallanan bir ışık. Ve odanın ortasında duran bir masa. Masanın üstünde defter. Ama defterin içindeki yazılar sürekli değişiyor. Her gece başka bir şey yazıyor. Ve her seferinde son sayfada bir cümle:
“Buraya nasıl geldiğini hatırla.”
Ama Yusuf hatırlamıyordu.
İstanbul’un kenar semtlerinden birinde, eski bir apartmanın beşinci katında yalnız yaşıyordu. Tek arkadaşı, kedisi Sadık’tı. İşsizdi. Ailesiyle ilişkisi yoktu. Geçimini, arada sırada internetten aldığı metin yazarlığı işleriyle sağlıyordu. Ama son aylarda hiçbir şey eskisi gibi değildi.
Bir sabah kapısının altından bir zarf buldu.
Zarfın üzerinde ne isim ne adres vardı. İçinde tek bir kâğıt: bir harita parçası ve altına elle yazılmış bir not:
“Sadece geriye git.”
Yusuf önce bunu bir şaka sandı. Ama harita tanıdıktı. Eski bir fabrika bölgesini gösteriyordu. Çocukluğunda dedesiyle gittiği, şimdiyse terk edilmiş bir yer. Bir şey onu oraya çekiyordu. O gün, ne yapacağını düşünmeden çantasını aldı ve haritada işaretlenmiş yere doğru yola çıktı.
II. Bölüm — Aralık Kapı
Fabrikanın etrafı dikenli tellerle çevriliydi. Tabelalar, içeride asbest bulunduğuna dair uyarılarla doluydu. Ama giriş kapısı açıktı. Yusuf içeri adımını attığında zaman durmuş gibiydi. Her şey toz içindeydi. Rüzgâr bile girmiyordu.
Yavaş yavaş ilerlerken, ayaklarının altında bir şeyin çatladığını hissetti. Eğilip baktı. Eski bir kaset çaları ayağıyla ezmişti. Kaset hâlâ içindeydi. Üzerinde tükenmez kalemle yazılmış: “Oynatma – 21 Kasım 1999.”
Bu tarih Yusuf’un doğum günüydü.
Kaseti cebine koydu. Fabrikanın içinde ilerledikçe tanıdık gelen başka şeylerle karşılaştı: çocukluğunda giydiği ayakkabılar, dedesinin bastonu, bir aile fotoğrafı. Tüm bunlar burada ne arıyordu?
Karanlıkta parlayan bir şey dikkatini çekti. Bir projektör.
Yanında, tam da haritadaki noktanın işaretlendiği yer. Projektör çalışır haldeydi. Yusuf çekinerek tuşa bastı.
Görüntü açıldığında, kendi yüzü ekrana yansıdı.
Ama bu bir ayna yansıması değildi. Gerçekten de ekranda o vardı. Daha yaşlı, daha yorgun… Gözlerinde yılların yorgunluğu. Ve video başladı:
“Eğer bu kaydı izliyorsan… geri dönmeye hazırsın demektir. Ama gerçekleri bilmek, çoğu zaman insanı parçalar. Sana anlatacaklarım, geçmişini unutmaktan daha acı verecek. Çünkü… sen hiçbir zaman bu dünyada yaşamadın.”
III. Bölüm — Yalanın Kabuğu
Video ilerledikçe Yusuf’un kalbi hızlandı.
Videodaki “Yusuf”, geçmişte olduğunu sandığı şeyleri yalanlıyordu. Ailesi yoktu. Sadık adında bir kedisi hiç olmamıştı. İşsiz değildi çünkü hiçbir zaman işe sahip olmamıştı. Aslında Yusuf, 17 yıldır bir psikiyatri kliniğinde yatıyordu.
Bu fabrika, onun zihninde yarattığı bir “koruma alanı”ydı. Bilinçli olarak geçmişini değiştirmişti.
Gerçek, çok daha karanlıktı.
Yusuf, 17 yıl önce işlediği bir suçun ardından zihnini korumak için hafızasını bastırmış, alternatif bir gerçeklik yaratmıştı. Ama zihin uzun süre yalanı taşıyamazdı. Artık yüzleşme zamanıydı.
IV. Bölüm — Gerçeklikten Kaçış
Yusuf fabrikadan koşarak çıktı. Harita cebinde yanıyordu sanki. Gökyüzü kararırken içindeki panik büyüdü. Apartmanına geri döndü ama bina eskisinden farklıydı. Duvarlarda tanımadığı yüzlerin resimleri vardı. Asansör çalışmıyordu. Merdivenlerde her adımda bir isim yankılanıyordu.
Beşinci kata çıktığında, kapısı kapalıydı. Kapının önünde yaşlı bir kadın duruyordu. Yüzü tanıdıktı.
Kadın konuştu:
— Yusuf… bu kapının ardında seni unutan her şey var. Açarsan, kim olduğunu hatırlarsın. Ama hatırlarsan, bu “sen” ölür.
Yusuf gözlerini kapattı. Kapıyı açtı.
İçeride ne oda vardı ne kedi. Her şey boştu. Duvarlarda sadece tek bir şey yazıyordu:
“SEN, ONUN HAYALİYDİN.”
V. Bölüm — Ters Köşe
Yusuf yere çöktü. Ağlıyordu. Gerçekten çıldırmış mıydı? Yoksa hâlâ uyanamamış mıydı?
Arkasında bir adam belirdi. Sakallı, gülümseyen biri.
— Hoş geldin. Ben Taner. Seni uyandırmak uzun sürdü.
— Ben… Yusuf’um. Öyle değil mi?
Taner başını iki yana salladı.
— Hayır. Sen Yusuf’un zihnindeki bir kişiliktin. Gerçek Yusuf 17 yıl önce ailesini katlettiğinde beyninde büyük bir bölünme yaşandı. Sen, onun suçunu taşıyamayan tarafıydın. O kadar gerçek olmak istedin ki, kendi hayatını kurdun.
— Peki… şimdi ne olacak?
Taner yaklaştı.
— Şimdi, ya yok olacaksın… ya da onun yerini alacaksın.
Yusuf, bu kararla baş başa kaldı. Gözlerini kapattı. Kalbindeki ağırlıkla kararını verdi:
“Ben gerçek olacağım.”
VI. Bölüm — Sessizlik
Aylar sonra bir psikiyatri raporu:
“Yusuf Çelik, geçmiş travmalarıyla yüzleşmiş ve parçalanmış kişiliklerinden biri, tam baskın kimlik haline gelmiştir. Diğer kişilikler pasif hale getirilmiştir. Terapiler olumlu seyrediyor.”
Ama raporun köşesine kurşun kalemle yazılmış bir not:
“Gerçek Yusuf hala içeride mi? Yoksa onu taklit eden biri mi yaşıyor?”
Son sayfada bir cümle:
“Geriye git, en başa… çünkü hikâye hiç başlamamıştı.”
Bu içeriği paylaşın: