Aynadaki Adam

Aynadaki Adam


İstanbul’un gri sabahlarından biriydi. Mehmet, 43 yaşında, sessiz bir muhasebeciydi. Hayatını düzenli, risksiz ve dikkat çekmeden yaşardı. Her sabah aynı saatte kalkar, aynı otobüse biner, aynı sandalyeye oturur, aynı hesapları kontrol ederdi. Kimse onun yokluğunu pek fark etmezdi, çünkü varlığı da fazlasıyla sessizdi.

Ama o sabah her şey farklıydı.

Kahvaltı masasında otururken karşısındaki aynada bir tuhaflık fark etti. Gözlerini ovuşturdu, tekrar baktı. Ayna… kendini biraz farklı gösteriyordu. Küçük ama net bir fark: Aynadaki yansıma birkaç saniye geç tepki veriyordu.

Başta uykusuzluğa verdi. Sonra yorgunluğa. İşe geç kalmamak için üstünü giyip çıktı. Gün boyu aklının bir köşesinde aynadaki o anormallik dolanıp durdu. Gece eve döndüğünde, ilk işi aynanın karşısına geçmek oldu. Bekledi. Uzun uzun. Derken yansıma göz kırptı.

Ama o kırpmamıştı.

Mehmet olduğu yere çakıldı. Kalbi deli gibi atıyordu. Yansıması ise ona kısık bir sesle seslendi:

“Sen benim yerime geçtin.”

Şaka gibi bir cümleydi. Hatta korkunç bir şaka. Mehmet birkaç adım geri çekildi. Yansıma ise olduğu yerde sabit duruyor, onu izliyordu.

Ertesi gün işe gitmedi. İnternetten aynalarla ilgili her şeyi araştırdı: mitler, psikolojik hastalıklar, paralel evren teorileri… Sonunda kararını verdi. Yansımasıyla konuşacaktı. Gerçekten ne oluyordu, öğrenecekti.

Akşam olunca yine aynanın karşısına geçti.

“Ne demek senin yerine geçtim?” dedi cesaretini toplayarak.

Yansıma biraz düşündü, sonra konuştu:

“Bu dünyada iki Mehmet vardı. Sen ve ben. Aynı bedenin iki ruhu. Bir seçim yapılacaktı. Kimin gerçek dünyada yaşayacağına karar verilecekti. Sen seçildin. Ama bir hata oldu. Seçim erken yapıldı. Ben, dışarıda yaşama hakkımı alamadan içeride kaldım. Şimdi, zaman doldu. Sıra sende…”

Mehmet kahkahaya boğuldu. “Ne diyorsun sen ya? Bu bir delilik. Rüya falan olmalı.”

O anda aynadaki yansıma sağ elini kaldırdı ve camın içinden dışarı doğru uzattı. El, gerçekti. Bilek kemikleri, damarlar… Aynanın dışına ait olmayan, korkunç derecede tanıdık bir el.

Mehmet dondu kaldı.

“Ya yer değiştiririz… ya da sen yok olursun,” dedi yansıma. Ve onu aynanın içine doğru çekti.


Bir hafta sonra

Mehmet yine işe gidip gelmeye başladı. Aynı sandalyede oturuyor, aynı hesapları kontrol ediyordu. Ama çalışma arkadaşları bir gariplik olduğunu fark etti. Bakışları daha dik, sesi daha kararlıydı. Eski Mehmet gibi içine kapanık değildi. Daha çok konuşuyor, gözlerinin içine bakarak konuşuyordu.

Kimse tam olarak tanımlayamıyordu değişimi.

Ama aynalar… onları artık sevmiyordu.

Her aynanın üzerini örtüyor, yansımasına hiç bakmıyordu.

Çünkü içinde hâlâ çırpınan bir Mehmet vardı.

Ve bir gün geri dönmeye yemin etmişti.


Bu içeriği paylaşın:

Leave a Comment

Comments

No comments yet. Why don’t you start the discussion?

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir