“Dönüş Yok: Bir Hatırlama Hikâyesi”

“Dönüş Yok: Bir Hatırlama Hikâyesi”



1. Bölüm – Zamanın Unuttuğu Yer

Kadıköy’ün ara sokaklarından birinde, solmuş panjurları ve çatlamış duvarlarıyla hâlâ ayakta durmaya çalışan eski bir apartmanın en üst katında oturan Emir, kendi halinde bir yazılımcıydı. Sessizdi. Dünyaya karşı ilgisiz görünüyordu ama beyninin içinde sürekli bir şeyler çalışıyordu.

Her gün aynı rutine uyardı: Sabah 07:00’de kalkar, iki dilim tost yapar, kahvesini içip bilgisayarının başına otururdu. O sabah da öyleydi. Ancak ekrandaki kodlara odaklanamıyordu. Çünkü dün gece rüyasında gördüğü o görüntüler zihninden gitmiyordu.

Bir ormandaydı. Sisli, puslu bir geceydi. Karşısında, yüzü olmayan bir kadın duruyordu. Kadının elleri kan içindeydi. Ağzı olmamasına rağmen Emir net bir şekilde duyuyordu:

“Sakladığın şeyi geri getir. Yoksa o hatırlayacak.”

Emir sabahları genelde rüyalarını unuturdu. Ama bu rüya… sanki bir yerlerden tanıdığı bir geçmişin yankısıydı.


2. Bölüm – Kutunun İçindekiler

O gün, Emir evde temizlik yaparken çalışma masasının altındaki gizli çekmeceyi açtı. İçinde yıllardır elini bile sürmediği eski bir ahşap kutu vardı. Üzerinde harfler kazılıydı:

“ADARA”

Kutunun içinden birkaç fotoğraf, bir anahtar ve sararmış bir mektup çıktı. Fotoğraflardan birinde Emir, genç bir kızla yan yanaydı. Gülüyorlardı. Ama Emir bu kızı hatırlamıyordu. Mektubu titreyen ellerle açtı:

“Emir, eğer bu mektubu okuyorsan, artık hatırlamaya başlamışsın demektir. Sana her şeyi anlatmadım. Zamanı geldiğinde senin de bilmen gerek… ama dikkatli ol. O hatırlarsa, artık hiçbir şey eskisi gibi olmayacak.”

— Zeynep

Zeynep. O ismi duyduğunda kalbinin bir yerleri sızladı. Ama zihni kapalıydı. Kız kimdi? Ne olmuştu?


3. Bölüm – O Kadın

Ertesi gün sokakta yürürken Emir, karşı kaldırımda Zeynep’e çok benzeyen bir kadın gördü. Kadın gözlerinin içine baktı. Emir bir anda baş dönmesiyle yere yığıldı. Uyandığında hastanedeydi. Doktorlar “strese bağlı bayılma” dedi ama Emir biliyordu. Bu kadını daha önce görmüştü. Rüyasında.

Ertesi gece kadın tekrar rüyasındaydı. Bu kez konuşuyordu.

“Beni tanımıyorsun, ama tanıman gerek. Ben senin yarattığın şeyim. Yalanların benden doğdu.”

Emir uyandığında mektuptaki anahtarı alıp eski yaşadığı kasabaya, Kırkkuyu’ya gitmeye karar verdi. Orada cevaplar olmalıydı.


4. Bölüm – Kırkkuyu’da Unutulanlar

Kırkkuyu, yıllar önce terk ettiği, çocukluğunu geçirdiği bir yerdi. Kasaba küçük, sessiz ve ürkütücüydü. İnsanlar Emir’i gördüğünde bakışlarını kaçırıyordu. Sanki onu hatırlıyorlar ama hatırlamak istemiyorlardı.

Eski evine gitti. Anahtar hâlâ kapıyı açıyordu. İçeri girdiğinde toz içinde bir günce buldu.

“Bugün Zeynep’le ormana gittik. Ona her şeyi anlattım. Eğer biri öğrenirse, ikimiz de yanarız…”

Sayfalar yırtılmıştı. Fakat bir kelime defalarca tekrar ediliyordu:

“Adara… Adara… Adara…”

Bu bir isim miydi? Bir yer mi?

Ertesi gün ormanın derinliklerine indi. Çocukken gitmemesi tembihlenen o bölgeye… Ve orada buldu onu: yıllar önce yanan ve kül olmuş küçük bir evin kalıntılarını.

Bir mezar taşı vardı. Üzerinde sadece şu yazıyordu:

Zeynep Aydın – 1992-2013

Emir’in kalbi duracak gibiydi.


5. Bölüm – Gerçek Sandığın Şey

Zeynep ölmüştü. Ama Emir onu geçen hafta rüyasında, önceki gün sokakta görmüştü.

Kırkkuyu’daki yaşlı bir kadın, Emir’e yaklaştı:

— “Onu görebiliyorsan, demek ki onunla gittin bir zamanlar. Ama geri döndün. O dönmedi. Hikâyenin yarısını hatırlıyorsun evlat, ama öbür yarısı seni delirtebilir.”

Emir bağırdı:
— “Ne oldu ona?!”

Kadın başını salladı:
— “Sen, onu ormana götürdün. Ona gerçek olmadığını söyledin. O anladı. Sonra… kayboldu.”


6. Bölüm – Ters Köşe

Emir yeniden kutudaki fotoğrafa baktı. Gözleri kısık bir ayrıntıya takıldı.

Fotoğraftaki kız, Zeynep değildi.

Fotoğrafın arkasını çevirdiğinde, şu yazıyı gördü:

“Hatırlamaman için çok uğraştık. Ama sen geri döndün. Artık gerçeği öğrenmeye hazırsın: Emir diye biri hiç yaşamadı. Sen Zeynep’sin. Emir’i sen yarattın.”

Emir titremeye başladı.

Duvar aynasına yaklaştı.

Yansıma bir kadına aitti.


7. Bölüm – Adara’nın Yüzü

Zeynep, yani Emir’in zihninde yarattığı hayali kimlik, bir savunma mekanizmasıydı. Gerçek Zeynep, şizofreni başlangıcı teşhisi konulmuş, ailesini genç yaşta kaybetmiş ve bir travmadan sonra kimliğini bölmüştü.

Emir, onun zihin koridorlarında inşa ettiği yapay bir benlikti. Kod yazmak, şehir hayatı, sabah kahvesi… Hepsi onun zihninin korunaklı katmanlarıydı.

Ama artık bu katmanlar çökmeye başlamıştı.

Kırkkuyu’daki yangında ailesini kaybetmiş, kendisini suçlamış ve “Emir” kişiliğini yaratmıştı. Adara, onun zihnindeki sembolik hapishaneydi. Onun travmalarını bastırdığı yer.

Gerçekle yüzleşmek demek, Emir’in yok olması demekti.


8. Bölüm – Sonuç Yok

Zeynep artık biliyor. Aynaya baktığında kendi yüzünü görüyor. Artık Emir yok.

Fakat bu hikâyeyi kim yazdı?

O mu?

Yoksa… hâlâ bir yerlerde Emir mi anlatıyor bunları?

Son cümleler deftere şöyle yazıldı:

“Adara’nın kapısı kapandı. Ama içeride kalan kimdi, bilmiyorum. Ben artık kim olduğumu bilmiyorum. Belki de bu hikâye, hiç yaşanmamış bir hayatın yankısıydı.”

— E.


SON


🎭

Hikâyeyi bir adamın zihinsel çözülüşü gibi okuduk ama aslında olayın merkezinde Zeynep vardı. Zihninde yarattığı “Emir” kişiliği üzerinden kendi geçmişini unutmaya çalıştı. Biz hikâyeyi onun yarattığı hayali kişiliğin gözünden okuduk. Rüyalar, kutular, orman, mezar… hepsi bir iç yolculuğun metaforlarıydı.



Sana şu anda bir soru bırakıyorum:

👉 Sence bu hikâyede içeride kalan kimdi?

Yanıtlarsan, belki devamı başka bir “benlikle” başlayabilir.

Bu içeriği paylaşın:

Leave a Comment

Comments

No comments yet. Why don’t you start the discussion?

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir